31 Ağustos 2008 Pazar

Radikal Gazetesi Röportaj Fuat Ergin

RADIKAL GAZETESI / 25 SUBAT 2008

Bak şu rap'çiye
Kemal Yılmaz
Ben evimde oturmuş size bu yazıyı yazarken biliyo-rum ki İstanbul'da bir bahar şenliği yaşanıyor. Cihangir'in kafelerinin önü, kendini Kuzey Avrupalı sanıp kış vakti tişörtle oturan sanat insanlarıyla, köprü yolu tek pazarını trafikte değerlendiren aile babalarıyla, Boğaz hattı ise sadece güneşi görünce aklına deniz gelen hemşerilerimizle doludur. Oysa bir hafta önce her taraf o sessiz beyaz örtüyle kaplıydı. Kar yağışından tatlı bir tedirginlik çıkarmayı asırlardır sürdüren İstanbul ahalisinin bir ferdi olarak ben de pek keyif-liydim. Bilmem buzundan mı, yoksa beyazından mı, ne zaman kar yağsa canım rakı çekiyor. O gün de bu niyetle kendimi sokağa atmış yürüyordum.
Öğlen saati rakı içilmeyeceği için İstiklal Caddesi'nde akşamı edecek bir şeyler bakınıyordum ki duvarda bir afiş gördüm. Bir 'hip hop partisi'nden söz eden afişte bana partinin adı dahil tek tanıdık gelen şey, 'rap' yaptığını bildiğim, simasına bir televizyon dizisinden aşina olduğum (valla takipçisi değildim, sadece bir bölüm izledim) Fuat'tı. Bu da partiye dalmama yetti.
Konser Studio Live'ın alt katındaki Marakesh adlı mekândaydı. Adına rağmen hiç mağribi bir atmosfer yoktu içeride, hatta tam tersine kendimi New York'un kenarlarından bir yerde, mesala Bronx'ta hissettim (hani New York'u mahalle mahalle bilirim ya...). Dizlere kadar inen bol tişörtler, bol pantolonlar, zincirler, kepler... Tek fark bu kılığa bürünmüş çocukların renginin 'siyah' değil 'kavruk' olmasıydı. Son zamanlarda dahil olduğum en enteresan ortamdı açıkçası. Hip hop kültürünün Türk gençliği arasında ne kadar yaygın ve sadakatle izlenen bir mevzu olduğunun da idrakine varmış oldum. Bir bira alıp arka tarafta, konserleri izlemeye başladım. Kızlar, erkekler sahneye çıkıyor eline mikrofonu alıp müziğin üzerine takır takır konuşuyor. Tamam müzik şahane değil çoğu kez, ama her hanesinde bir şair barındıran memleketimin tüm birikimi adeta bu hip hop ortamlarına akmaya başlamış gibi. Öte yandan bu gençler, artık her mahalle-sinde ekseriyeti nefret dolu milliyetçiliğe teslim eden memleketimizin bağrından çıktıkları için saadetim uzun sürmedi. Mikro-fonu alan delikanlılardan biri çıkıp Hayko Cepkin'e saydırmaya başladı. Adam basbayağı küfür ediyor. Hayko'nun ne Ermeniliği kaldı, ne makyajı, ne saçı, sakalı? Ben mekânı terk edip kendimce sessiz bir protestoya girişecektim ki, olaya Fuat ağbi el koydu.
Türkçe rap'te yirmi yılı geride bırakan Fuat sahneye çıktı, Hayko'yu ve rock ile rap'in benzer duygulara hitap ettiğini anlattı. Sahneden barış mesajı verip, densiz delikanlıya hitaben "Hayko Cepkin'le aynı masaya oturursan sen de seversin. Kulaktan dolma bilgilerle kimseye, hele ki Ermeni diye hiç kimseye küfür edemezsin" diye hem nasihat etti, hem paparayı bastı. Tabii ortamda bir süt dökmüş kedi havası oluştu, benim içim rahatladı. Bronx'lu Türk milliyetçisi delikanlıya, böyle şefkatle yaklaşmayı başara-bilen Fuat arkadaşı ayrıca takdir ettim. Keyfim yerine geldi ve rakıyı filan boşverip Fuat'ı sonuna kadar dinledim, mekânı öyle terk ettim. Sonuç:
Ben bu rap trenini kaçırmı-şım, ardından
biraz zor yetişirim. Artık kal- bim,
o ritimlerden daha yavaş atıyor çünkü...